Osmanlı Denizciliği
İlker Pehlivan
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Lisans 2.Sınıf Öğrencisi

Giriş
Osmanlı denizciliği, XIV. yüzyıl başlarına kadar giden bir Batı Anadolu deniz gaziliği geleneğine dayanmaktadır.1 Küçük bir kara beyliği olarak kurulmasına rağmen, sahillere ulaştıktan sonra denizcilik bilgi ve tecrübesini devamlı şekilde artırmaya çalışan Osmanlılar, kendilerine öncülük eden Batı Anadolu sahillerinde kurulmuş olan denizci beyliklerden tevarüs ettikleri donanma ve denizcilerden yararlanma yoluna gittiler. Söz konusu bu Anadolu beylikleri arasında yer alan Menteşe, Aydınoğulları, Saruhan ve özellikle coğrafî yakınlığı sebebiyle Karasi beylikleri Osmanlı denizciliğinin kuruluşuna önemli katkıda bulundular.2 Aslında bu denizci Türk beylikleri de donanmalarını kurarken yerli ahaliden yararlanmış ve onların tecrübelerinden istifade etmişlerdi.3 Bununla beraber bu beyliklerin deniz güçleri ve tecrübeleri olduğu gibi devralınamadığı ve yeterli olmadığı için Osmanlılar, her şeye yeniden başlamak zorunda kaldılar.

Osmanlılar, Karasi Beyliği'ni kendi sınırları içine kattıktan sonra (1347-48) denizlere ulaşınca bir donanmaya sahip olma ihtiyacını ilk defa ciddî bir şekilde gördüler. Orhan Bey zamanında yani Rumeli'ye geçiş sürecinde Osmanlı donanması, büyük ölçüde Karasi Beyliği'nin sahip olduğu donanmaya dayalı olarak tedricî bir şekilde arttı.4 Kısa zamanda Edincik, Gemlik, Karamürsel ve özellikle İzmit'te kurup geliştirdikleri tersaneler sayesinde Osmanlı Deniz Kuvvetlerinin ilk nüvesini kurdular. Hatta Karamürsel Bey'in kendi icadı olan ve onun adıyla anılan çekdiri tipi küçük geminin yüzyıllarca Osmanlı denizlerinde kullanılması ilk gayretlerin önemli ölçüde kalıcı olduğunu göstermektedir.5

XVI. yüzyıl başlarında bir deniz imparatorluğuna dönüşen Osmanlı denizciliğinin geçirdiği yüzelli yıllık dönemde meydana gelen gelişmeler için bazı önemli değişim noktaları tespit etmek gerekmektedir. Bunları Yıldırım Bayezid'in Gelibolu'yu donanma üssü ve tersane olarak teşkil etmesi, Fatih Sultan Mehmed'in İstanbul'u fethederek Karadeniz ile Akdeniz'e açılma süreci, II. Bayezid'in sessiz ve derinden devam eden hazırlık dönemi ve Yavuz Sultan Selim'in İstanbul tersanesini üs haline getirme safhası olarak ele almak doğru olacaktır.
Gelişme
Rumeli'de İlk Adım
Osmanlılar, Gelibolu'yu fethetmek (1354) suretiyle başladıkları Rumeli fütuhâtını bir taraftan Balkanlar'a doğru genişletirken, diğer taraftan denizlere yönelterek yeni politikalar şeklinde geliştirmeye çalıştılar. Bu sebeple Gelibolu, Osmanlıların sadece Balkanlar'a açıldığı ilk kapısı ve hareket üssü değil, aynı zamanda denizlere çıkışının da ilk hareket noktası olmuştu. Yine Osmanlı ordularının Anadolu'dan Rumeli'ye geçişlerinde tek güvenli noktayı teşkil eden Gelibolu sayesinde boğazın güvenliğini sağlamak mümkün olmakta idi. Bu sebeple Gelibolu'da geçiş için yeterli sayıda gemi bulundurmak da önemli bir zaruret idi. Nitekim, 1388'de Balkanlar'da oluşturulan yeni Sırp ittifakına karşı koymak için harekete geçen I. Murad, Anadolu'daki Osmanlı ordusunu, Gelibolu Beyi Yence Bey'in hazırladığı gemilerle Gelibolu'ya geçirmişti. Gelibolu beyine "sen gemiyi bekle, azablarla bunda otur, tâ ki kâfir gemiyle gelüp bir fesâd etmesün, key ihtiyât eyle" diye talimat veren I. Murad, aynı zamanda Osmanlı deniz politikalarının ilk hedeflerini de göstermiştir.6

Osmanlılar, Rumeli'ye yerleştikten sonra Çanakkale Boğazı'nı ve Marmara sahillerini muhafaza edebilmek için Gelibolu'da önemli bir tersane kurmaya ve bir donanma tesis etmeye çalıştılar. Çünkü bu tarihlerde gerek Karadeniz ve gerekse Ege Denizi'nde önemli ticaret kolonileri kurmuş bulunan Venedik ve Ceneviz ciddî bir tehdît oluşturuyordu. Bu durum karşısında ilk köklü faaliyetleri başlatan padişah Yıldırım Bayezid oldu. O, boğazların stratejik ve iktisadî nokta-i nazardan ne derece önemli olduğunu takdir ederek Gelibolu'yu bir deniz üssü olarak kurmaya çalıştı. Bu amaçla 1390 yılında Saruca Paşa'yı kapudan-ı deryâlık görevine getirerek Gelibolu'daki limanı tahkim ve tersaneyi yeniden tamir ve inşa ettirdi. Bu çalışmalar sonunda Gelibolu tersanesi, üç sıra kürekli kadırgaların barınmasına müsait limanı, gemi inşa tezgahları, malzeme depoları, gemilerin su ihtiyacını temin için sahildeki çeşmeleri, peksimet fırınları ve baruthanesi ile tam teşekküllü bir devlet tersanesi halini aldı. Bundan sonra Boğaz'ın Türk hakimiyetinde olduğu ilan edildi ve boğazdan geçecek gemilerin kontrol edilmesine başlandı. Bu dönemde Gelibolu'daki Osmanlı donanması 60 gemiden oluşmakta idi.7


1 Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu'nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (1300-1600), I, İstanbul 2000, s. 55.
2 Halil İnalcık, "The Rise of the Turcoman Maritime Principalities in Anatolia, Byzantium, and the Crusades", The Middle East and the Balkans under the Ottoman Empire, Bloomington 1987, s. 309-341.
3 Şerafettin Turan, Türkiye-İtalya İlişkileri, İstanbul 1990, s. 342-343.
4 Karasi Beyliği'nin Osmanlı hakimiyeti altına girmesi ve donanmasının durumu ve Osmanlıların Rumeli fütuhatındaki rolü konusunda bk. Zerrin Günal Öden, Karası Beyliği, Ankara 1999, 62, 80-82.
5 Karamürsel gemisi ile ilgili olarak bk. İdris Bostan, Osmanlı Bahriye Teşkilâtı: XVII. Yüzyılda Tersâne-i Âmire, Ankara 1992, s. 88.
6 Neşrî, Kitâb-ı Cihan-nümâ, (yay. F. R. Unat-M. A. Köymen), Ankara 1995, I, 248-249.
7 Gelibolu'nun Osmanlı denizciliğindeki yeri konusunda bk. İdris Bostan, "Osmanlıların Denizlere Açılma Sürecinde Gelibolu", Avrupa'ya İlk Adım, Uluslararası Sempoyum, İstanbul 2001, s. 48-49.


Açık Denizlere Yönelme
İstanbul'un fethi, Osmanlı deniz politikalarının daha uzak denizlere yöneldiği ve iç denizlerdeki mücadelenin açık denizlere doğru çevrildiği bir dönemin başlangıcı olmuştur. Özellikle fethi takip eden senelerde Sadrazam Mahmud Paşa'nın Karadeniz sahillerindeki Amasra, Sinop ve Trabzon Rum İmparatorluğu'nu Osmanlı topraklarına katması (1461)17 ve Gedik Ahmed Paşa'nın Kırım seferi ile Kefe başta olmak üzere bazı mühim mevkileri Cenevizler'den alması (1475).18 Karadeniz'i bir Türk gölü haline getirmek için Fatih'in attığı ilk ve önemli adımlardır.

1463-1479 yılları arasında onaltı yıl süren Osmanlı-Venedik savaşları, denizlerde ve Venedik idaresinde bulunan sahil şehirlerinde cereyan etmiş, bu arada Eğriboz (1470) fethedilmiş, Arnavutluk sahillerinin önemli bir kısmı Osmanlıların eline geçmişti. Nihayet Osmanlı-Venedik anlaşmasının (1479) sağlanması, Osmanlıların denizlerde ilerlemesini cesaretlendirmiştir. Bu noktadan bakıldığında Fatih'in son yılları Osmanlı denizciliğinin Batı Akdeniz'e açılma teşebbüslerinin başladığı bir dönem olmuştur. Nitekim, Gedik Ahmed Paşa kumandasında 1480'de İtalya'nın Pulya sahillerine gelen Osmanlı donanması Napoli Krallığı'na bağlı olan Otranto limanına demirlemiş ve karaya asker çıkartarak Otranto ve civarını fethetmiştir. Aslında İtalya fütuhâtını devam ettirmek isteyen Gedik Ahmed Paşa, Fatih'in ölümü üzerine geri çağırılınca19 bir seneden fazla Osmanlı idaresinde kalan Otranto, yeniden Napoli Krallığının eline geçmiştir. İtalya seferinin devam edememesinde Cem meselesinin olumsuz etkisi büyük olmuştur. Osmanlı donanmasının İtalya seferine çıktığı 1480 senesinde bir başka donanma Mesih Paşa kumandasında Rodos üzerine gönderilmişse de kuşatma başarılı olmamıştır.20 Bununla beraber aynı sene içinde iki önemli deniz seferinin düzenlenebilmiş olması da göstermektedir ki, Osmanlı deniz beyliği deniz gücünü arttırarak artık bir deniz imparatorluğu olma yolunda ilerlemektedir.

II. Bayezid devri Osmanlı denizciliği, Fatih Devri'nde geliştirilen Osmanlı deniz politikalarının devamı mahiyetindedir. 1484'te Karadeniz'in en önemli ticaret limanlarından olan Kili ve Akkirman'ın alınması üzerine güney-kuzey ticaretinin bütün çıkış noktaları Osmanlı hakimiyeti altına girmiş oldu.21 Bu sayede Karadeniz'in ünlü ticaret limanları İmparatorluğun başşehri İstanbul ile Doğu Avrupa arasındaki ticaretin antrepoları haline geldiler.22

Karadeniz'de hakimiyet sağlandıktan sonra yeniden Akdeniz'e dönen Osmanlı deniz politikası, bir taraftan tersanelerini geliştirirken diğer taraftan hummalı şekilde gemi inşa etmektedir. Bunun sonucu olarak giderek denizlerde güçlenen Osmanlılar, 1499'da İnebahtı, 1500'de Moton, Koron ve Navarin'i aldılar.23 Böylece Akdeniz'deki Osmanlı varlığı giderek kökleşmeye ve Osmanlı denizcileri daha iyi tanımaya başladıkları bu denizde tecrübelerini arttırmaya başladılar.

Fatih devrinde oldukça önem kazanan Osmanlı donanması, II. Bayezid devrinde sayıca Akdeniz'in en kuvvetli donanmasına sahip olan Venedik donanmasını geçmiş olsa bile henüz yeterince üstün ve tecrübeli denizcilere sahip değildi. Özellikle Venedik ve müttefikleriyle yapılan ve uzun süren deniz savaşlarından sonra Osmanlı gemi inşa teknolojisinde değişiklikler oldu. Uzun süredir Venedik, Ceneviz ve İspanyol gemilerini yakından inceleyen Osmanlı denizcileri Venedik gemileri tarzında çekdiri ve kalyon, İspanyol gemileri tarzında göke inşa ettiler. Kadırga ve kalyon arasında iki katlı yelkenli bir gemi çeşidi olan gökeden iki tane yaptırılarak Kemal ve Barak Reislerin emrine verildi.
XV. yüzyılın sonlarında Osmanlıların takip ettikleri deniz politikalarının sonuçları olarak şunları söylemek mümkündür. "Fatih ve II. Bayezid devri donanmaları, Ceneviz'in Karadeniz'deki kolonilerini bölgeden uzaklaştırmışlardır.

Yine Doğu Akdeniz ve Ege'deki Venedik ve Ceneviz gücüne de büyük darbe indirmişlerdir. Bu savaşlar sonunda muzaffer Osmanlı donanması, Akdeniz'deki geleneksel deniz teknolojisini önceki sahiplerinden kendi dünyalarına aktarmayı başarmışlar"24 ve Akdeniz'deki hakimiyet mücadelesinde varlıklarını göstermeye başlamışlardır.

Ünlü Akdeniz tarihçisi Braudel'in dediği gibi "kıta savaşlarına ve korsanların çapulculuklarına rağmen en azından XII. yüzyıldan itibaren Hıristiyan himaye ve koruması altında bulunan Akdeniz'de uzun süre bir düzen vardı ve bu düzen, Osmanlıların Akdeniz'de varlık göstermelerine kadar sürdü.25



17 Mahmud Paşa'nın Karadeniz kıyılarındaki deniz harekâtı için bk. Theoharis Stavrides, The Sultan of Vezirs, The Life and Times of the Ottoman Grand Vezir Mahmud Pasha Angeloviç (1453­1474), Leiden 2001, s. 132-134, 138-140.
18 Halil İnalcık, The Customs Register of Caffa, 1487-1490, (ed. V. Ostapchuk), Cambridge (MA) 1996.
19 Oruç b. Âdil, Tevârîh-i Âl-i Osman, (yay. F. Babinger), Hannover 1925, s. 131.
20 Rodos'un Fatih devri kuşatması için bk. Nicolas Vatin, L'Ordre de Saint-Jean-de-Jerusalem, l'Empire Ottoman et la Mediterranee orientale entre les deux sieges de Rhodes 1480­1522, Paris 1994, s. 148-149.
21 Matrakçı Nasûh, Târih-i Sultan Bayezid, TSMK, Revan 1272, vr. 6b-10a.
22 İnalcık, Osmanlı İmparatorluğu, s. 348-349.
23 Matrakçı, Târih, vr. 21a-28a.
24 Colin Imber, "The Navy of Suleyman the Magnificient", Archivum Ottomanicum, VI, The Hague 1980, s. 211.
25 Fernand Braudel, Akdeniz ve Akdeniz Dünyası, (çev. M. A. Kılıçbay), İstanbul 1990, II, 176.


İlk Deniz Beylerbeyi:
Hayreddin Paşa
Kanuni Sultan Süleyman'ın saltanatının ilk yıllarında Doğu Akdeniz'in Osmanlı hakimiyetine girmesi üzerine mücadele Orta ve Batı Akdeniz'e intikal etti. Osmanlı İmparatorluğu'nun Akdeniz'de yeni bir mücadeleye başladığı bu sıralarda bir başka Türk denizcisi, maiyyetiyle birlikte Kuzey Afrika'da İspanyollarla kıyasıya mücadele ediyordu. Bu denizci, korsanlıktan yetişen ve süratle temayüz ederek ileride Akdeniz dünyasının kaderini değiştirecek olan Barbaros Hayreddin Paşa idi.

Osmanlı Bahriye Tarihi'nde Barbaros Hayreddin Paşa'nın Osmanlı Donanması hizmetine girmesi ve denizcilikle ilgili bir eyaletin teşkili ile onun beylerbeyliğine ve donanma komutanlığına getirilmesi bir dönüm noktası olmuştu. Cezayir sultanı olarak meşhur olan Hayreddin Reis, Kanuni'nin kendisini daveti üzerine Kasım 1533'te İstanbul'a gelmiş ve bizzat padişah tarafından kabul edilmiştir. Derya Beylerbeyliğine getirilmesi uygun görülen Hayreddin Reis, Irakeyn seferi hazırlıkları için Halep'te bulunan İbrahim Paşa'nın yanına gönderilmiş ve hükümet işlerinden sorumlu olan sadrazam onu Şubat 1534'te Cezayir Beylerbeyi (mirmîrân-ı deryâ) olarak tayin etmiştir. Onun Osmanlı hizmetine girdiği ve Osmanlı donanmasının kapudan-ı deryalığına getirildiği haberleri Avrupa devletleri üzerinde büyük bir yankı uyandırmıştı. Yabancı gözlemcilerin ifadesiyle, Fransa ve İspanya kralları onu kendi taraflarına çekebilmek için teşebbüslerde bulunmuşlar, O. ise Osmanlı hizmetine girmeyi Cezayir Sultanı olmaya tercih etmişti.37

İstanbul'a döndükten sonra ilk iş olarak tersaneye yeni bir düzen veren Barbaros Hayreddin Paşa, gemi mühendisliği ve inşası konusundaki eksikleri gidermeye çalıştı. Çünkü o ve beraberindekiler, sadece usta bir denizci olmakla kalmamışlar, yıllar süren denizcilikleri sırasında gemi inşa ve tamirleri sırasında gemi inşa ve tamir işlerinde de uzmanlaşmışlardı. 1534 kışını İstanbul tersanesinde yoğun bir çalışma ile geçiren Hayreddin Paşa, Osmanlı donanmasını bir imparatorluk donanması olarak Akdeniz'e çıkarmak üzere yeniden teşkil etmiştir. Bu maksatla Kanuni Sultan Süleyman tarafından seferle görevlendirilen ve hil'at giydirilen Kapudan Paşa, Mayıs 1534'te 100

gemiden oluşan donanması ile Tunus'a doğru yola çıkmıştı. Önce İtalya kıyılarını yağmalayan Barbaros, sonra Benzert'e gitmişse de İspanya kralı V. Karlos'un 300 gemilik donanması ile Tunus'a gelmesi ve karaya asker çıkarması üzerine Barbaros Cezayir'e çekilmek zorunda kalmıştı. İstanbul'a dönerken Mayorka adasına saldıran ve pek çok esir ve ganimet alan Barbaros, böylece deniz beylerbeyi olarak ilk seferini tamamlamış oldu.38
Barbaros Hayreddin Paşa'nın Akdeniz'deki hakimiyet mücadelesinde en önemli başarısı Osmanlı denizciliği için bir dönüm noktası olan Preveze Deniz Savaşı'dır (1538). Bu savaşın kazanılmasında Barbaros'un taktik dehâsının yanında donanmadaki gemi türlerinin de etkisi olmuştur. Preveze zaferi ile Hıristiyan dünyası Akdeniz'deki hâkimiyetini İslâm dünyası lehine kesin olarak kaybetmiştir. O zamana kadar bir kara imparatorluğu görünümünde olan Osmanlı İmparatorluğu'nun artık bir deniz imparatorluğuna dönüştüğü görülmektedir.

Kanuni devrinde Osmanlı Deniz gücünün ikinci mücadele bölgesi olan Hint denizlerine çıkmaları da yine önemli hadiselerle gerçekleşmiştir. Mısır'ı fethederek Kızıldeniz'e ulaşan Osmanlılar, Bağdat ve Basra'nın fethi ile de Basra Körfezi'ne ulaşmak suretiyle Portekiz'e karşı mücadelesini iki cephede sürdürmüştür. Yemen ve Habeş Eyaletleri Kızıldeniz'in, Basra ve Lahsa Eyaletleri de Basra Körfezi'nin korunması amacıyla organize edilen yeni eyaletler olarak aynı dönemlerde kuruldular ve Osmanlı Devleti'nin Güney Siyaseti'ne yön veren idarî merkezler oldular. Süveyş tersanesi ile Basra tersanesinde hazırlanan donanmalar sayesinde mücadelelerini Hindistan'a ve Uzakdoğu'ya kadar ulaştıran39 Osmanlı İmparatorluğu, Akdeniz mücadelesini kazandığı gibi, Hint Denizi'nde de etkili oldu.

Sonuç
Osmanlı Devleti,Karesioğulları  beyliğini topraklarına katarak ilk denizcilik faaliyetlerine başlamış ve bu alanda hızlı bir gelişme kat etmiştir.16.yy Akdeniz’deki en güçlü donanmayı oluşturmuştur.Bu başarısını uzun zaman devam ettirmiş fakat Barbaros Hayrettin Paşa,Oruç Reis,Turgut Reis gibi başarılı denizcilerin vefatıyla ve devletin zayıflamasıyla donanmaya gereken önem eskisi kadar verilememiştir.


  
37 Barbaros Hayreddin Paşa'nın Akdeniz'deki faaliyetleri hakkında geniş bilgi ve değerlendirmeler için bk. Ernle Bradford, Barbaros Hayrettin, (çev. Z. Ağralı), İstanbul 1970; Miguela Angel de Bunes, "Kanuni, Barbaros Paşa ve V. Charles: Akdeniz Dünyası", Osmanlı, (ed. G. Ören), Ankara 1999, I, 392-397. Miguela Angel de Bunes, "Kanuni Sultan Süleyman, Barbaros Paşa and Charles V" The Mediteranean World", The Great Ottaman Turkızh Civilization, ed. K. Çiçek, Ankara 2000, s. 239-44.
38 İdris Bostan, "Establishment of the Province of Cezayir-i Bahr-i Sefid", The Kapudan Pasha: His Office and his Domain (7-9 Ocak 2000), Resmo (Girit düzenlenen Sempozyum kitabında basılmaktadır.
39" XV ve XVI. Yüzyıllarda Osmanlı Devleti'nin Deniz Politikası", XV ve XVI. Asırları Türk Asrı Yapan Değerler, İstanbul 1997, s. 192-193.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar