AKINCILAR ve DEMİRCİ AKINCILARI
RUKİYE EKER
MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ 150104094
Giriş
Akıncıların temelini Osman Gazi döneminde, Köse Mihal atmıştır. Orhan
Gazi zamanında düzenli piyade ve süvari askerlerinin oluşturulmasına kadar her
yerde akıncılar çarpışmıştır. Osmanlı’nın bir uç beyliği olarak kısa sürede
devlet haline gelmesi ve topraklarının genişlemesinde akıncıların katkısı çok
büyüktür. Akıncılığın bir ocak haline gelmesiyle Evrenos Bey’in büyük katkısı
olmuştur. İlk zamanlar akıncıları çoğu Osman Gazi’nin yoldaşları olan
kumandanların çocuklarıydı. Akıncıların ülkeye yaptıkları katkılardan dolayı
yetkileri de yüksekti. Divan-ı Humayun, Akıncı Beyleri’nin yaptıkları atamalara
karışmazlardı. Akıncılar, kendi iç düzenlerinde fedai, dalkılıç, serdengeçti,
deli, azap, gönüllü, beşli gibi şahıs ve grup isimleri alırlardı. 16. yüzyılın
sonlarında sayıları 40 bin olan akıncı mevcudu, daha sonraları düzenli
birliklere dönüşle birlikte sayıca azalmaya başlamışlardı. Yapılan akınların
başı olan Akıncı Beyi, emirleri doğrudan doğruya padişahtan alırdı. Akıncılar,
defalarca devletin bekası için canını tehlikeye attığı için diğer birçok
subaşından daha imtiyazlıydılar. Akıncılar düzenli birliklere dahil değildiler.
Rumeli’de bulunan Akıncılar, sınır boylarında bulunan düşman ülkelere ani
taarruzlar yaparak yıpratırlardı[1].
Yahya Kemal Beyatlı
Akıncılar, kendi aralarında birtakım isimlerle anılırlardı. Genelde
kullanılan bu isimler bu akıncı gruplarının savaşalar da gösterdikleri
kahramanlıklar ve büyük cesaret gerektiren taarruz güçlerinden almışlardır. Bu
gruplar içerisin en ilginci “Deli” adı verilen akıncılardır. Bu süvariler, 15.
yüzyıl sonlarından itibaren kurularak akınlara başlamışlardır. Önceleri sadece Avrupa’da
il sınır boylarında kullanılan deliler, “bayrak” adı altından 60’ar kişilik
ocaklara ayrılırdı. Başlarındaki kumandanlara “delibaş” denirdi. Delibaşın
altında komuta kademesi olarak gönüllü ağası ve bölük ağası gibi zabitler
bulunurdu. Deli süvarisine akıncı olarak katılmak isteyen cengaver, cesaretiyle
kendini kanıtlamak zorundaydı. 16. yüzyılda kurt, sırtlan, pars, gibi vahşi
hayvanların derilerini giyen deliler, atları da akıncıların gibi çevik ve
dayanıklıydı. Delilerin silahları ise, kılıç, kalak, mızrak, balta ve
bozdoğandı.
Akıncıların en yiğitleri “dalkılıç” ve “serdengeçti” adı ile
anılırlardı. Bu fedailerin düşman içine dalmak kuşatılmış korunaklı bir kaleye
girmek gibi çok zor görevleri vardı. Bu yiğitlerin çoğu böylesine zor görevlerde
hayatlarını kaybederek şehit olmuşlardı. Bir askerin dalkılıç olması için
zorlanması imkansızdı. Büyük yetenek isteyen bu fedailik aslında savaşlarda
büyük bir güç kazandırdığı gibi düşmanında maneviyatını büyük oranda azaltırdı.
16. yüzyıldan itibaren sayıları iyice azalan akıncılar, geri hizmetlerde
kullanılmaya başlanmıştır. Akıncıların yerini bu dönemden sonra Kırım
Hanları’nın emri altındaki Tatar askerleri almıştır. Akıncı adı 1826 yılında
resmen ortadan kalkmıştır.
1. Gönüllü Müfrezeleri Kumandanı Külah
Mehmet Efe -2. Gönüllü Müfrezeleri Kumandanı Hacı Veli -3. Gönüllü Müfrezeleri
Kumandanı: Bakirli Saçlı Mustafa Efe -4. Gönüllü Müfrezeleri Kumandanı. Bu
müfrezeler Balıkesir, Bigadiç, Sındırgı, Balat (Dursunbeyj Kirmasti (Mustafa
Kemalpasa), Yenice, Kepsut, Simav, Demirci, Gördes, Salihli, Akhisar,
Konakpinar, Kula, Esme, Kirkagaç Soma ve Gelenbe bölgelerinde görev
yapacaklardı. Cephe gerisinde kalan Akıncı müfrezeleri bir buçuk yıl içinde
düşmanla defalarca çarpıştılar. Düşmanla defalarca çarpıştılar.[2]
Demirci Manisa’nın coğrafi olarak en
doğusunda yer alan ve rakımı en yüksek ilçesi, yüzölçümü olarak üçüncü büyük
ilçesidir. Tarihi olarak Saruhan oğulları beyliğinin ortaya çıktığı bir
coğrafyadır. Fakat Demirci tarihinde en dikkate değer dönem Milli Mücadele
dönemidir. Merkezini Demirci’nin oluşturduğu Akıncılar Bölgesi, İstiklal
Harbi’nde özgün bir konuma sahiptir. Yunan işgal bölgesi içinde bağımsız ve
adeta “Benim meskenim dağlardır” diyerek, işgali tanımayan ve işgale boyun
eğmeyen insanların diyarıdır Demirci. Yunan işgaline boyun eğmediği gibi sonuna
kadar direnen bu insanlar ise Demirci Akıncıları’dır. Akıncıların başında da
dönemin kaymakamı İbrahim Ethem Akıncı bulunmaktadır. Hukuk mezunu bir mülki
amir olan İbrahim Ethem, Akıncı müfrezelerinin komutanıdır ve maiyetindeki
müfrezelerin komutanları arasında, Parti Mehmet Pehlivan, Gördes kızı Makbule,
Halil Efe gibi ele avuca sığmaz efeler vardır.
Düşmana 787 ölü, 151 yaralı
insan, 137 hayvan, 2 hafif makineli tüfek, 190 esir bıraktırdılar. Birçok
telefon, telgraf ve posta irtibatlarını kestiler. Birçok köyleri ve kasabaları
yağmadan ve yakılmaktan kurtardılar. Bulundukları çevrede Türkiye Büyük Millet
Meclisi Hükümeti namına kurdukları idare mekanizmasıyla ve Akıncılar Töresiyle,
halk üzerinde yunanlılara hakim bir Türk varlığı gösterdiler. Asayişi
korudular, eşkıyalığı önlediler. Bu mücadelede kendileri ise 21 şehit, 2 esir
ve 22 yaralı verdiler.[3]
Sonuç
Osmanlı Devleti askeri teşkilatı sınır
bölgelerinde, düşman memleketlerine ani baskınlar tertipleyerek yıpratma
harekatında bulunan hafif süvari
gruplarına
verilen isim. Akıncılar, bazılarının zannettikleri gibi yağma gayesiyle düşman
içine giren ve hayatlarını talanla kazanan askeri bir birlik değildi.
Akıncıların vazifeleri, akın yapmakla kalmayıp, aynı zamanda düşmanın durumunu,
yolları ve kuvveti hakkında bilgi toplamak gibi istihbarat görevini de yerine
getirirlerdi. Bu görevlerini esasa bağlayan kanunları vardı. Akıncılık, babadan
oğula geçerdi ve yalnızca Türklere has
askeri bir sınıftı. Bunlar, şimdiki askeri teşkilattaki komando birliklerine benzetilebilir
Akıncılar harp zamanında keşif kolu hizmetini
görürlerdi. Düşman arazisini dolaşıp, orduya yol açarlar ve kurulması muhtemel
pusuları ani ve süratli hareketleri ile bozarlardı. Bundan başka ordunun yolu
üzerindeki hububatı muhafaza, yerli halktan aldıkları esirler vasıtasıyla
düşman hakkında haber toplamak ve köprü, geçit gibi yerleri emniyet altında
tutmak da esas vazifeleri arasındaydı. Akıncılar genellikle asıl ordudan 4-5
günlük mesafede önden giderler ve yukarıda yazılan vazifeleri yerine
getirirlerdi. Bindikleri atlar da, akıncıların bu hızlı hayatlarına uygun,
dayanıklı ve sür’atli olanlardan seçilirdi. Sefere çıkarlarken yedekte 4-5 at
götürürler ve yorulan atlarını konak yerlerinde bırakırlar, dönüşte
bıraktıkları atlara ganimetlerini yüklerlerdi.
Akıncı birlikleri şu şekilde tanzim edilmişlerdi: On akıncıya “onbaşı”, yüz akıncıya “subaşı”, bin akıncıya da “binbaşı” kumanda ederdi. Bu kumanda zincirini, bütün kuvvetlerin başında olan “Akıncı Beyi” tamamlardı. Rütbeleri sancak beyi derecesinde olan akıncı beyleri, fevkalade selahiyetlere sahip olup, doğrudan doğruya sultandan emir alırlardı.
Akıncı birlikleri şu şekilde tanzim edilmişlerdi: On akıncıya “onbaşı”, yüz akıncıya “subaşı”, bin akıncıya da “binbaşı” kumanda ederdi. Bu kumanda zincirini, bütün kuvvetlerin başında olan “Akıncı Beyi” tamamlardı. Rütbeleri sancak beyi derecesinde olan akıncı beyleri, fevkalade selahiyetlere sahip olup, doğrudan doğruya sultandan emir alırlardı.
Yararlanılan Kaynaklar
Ekler
Fotoğraflar
Yorumlar
Yorum Gönder