TORUNU AZMİ
GÜRBÜZ’ÜN GÖZÜNDEN SİVAS’IN ŞARKIŞLA İLÇESİ GÜZELOĞLAN KÖYÜNDEN AHMET ÇAVUŞ’UN
HAYATI
AY CEREN GÜRBÜZ
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Türkçe Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Lisans
Programı 2. Sınıf Öğrencisi
GİRİŞ
Sivas
İç Anadolu'nun doğusunda yer alan, Anadolu'daki tarihi İpek Yolu
güzergahlarının kesiştiği bir yerde konumlanmış büyük bir ilimizdir. Sivas
tarihi ve kültürel zenginlikleri, doğal güzellikleri bakımından ise her zaman
dikkatleri çekmiş tam bir Anadolu kentidir. Sivas ilinin büyük bir kesimi
yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk ve karlı geçen karasal İç Anadolu
ikliminin etkisinde kalmaktadır. Fakat kuzeyde Karadeniz, doğuda Doğu Anadolu
yüksek bölge ikliminin etkileri bulunmaktadır. Sivas´a bağlı 16 ilçesi
bulunmaktadır. Bu ilçelerin her biri farklı bir yönüyle ön plana çıkmaktadır.
Kilim yapımı, bıçak yapımı, tarım ve hayvancılığı, balcılığı bu güzel şehrin ön
plana çıkan faaliyetleridir.
AHMET ÇAVUŞ’UN
HAYATI
Ahmet
Çavuş, Mucuk (çekik gözlü) oğullarından Mustafa Ağa ve Döndü Hanım’ın oğlu
olarak Sivas’ın Şarkışla ilçesi Güzeloğlan köyünde 1890 yılında doğmuştur. 1911
yılında askere gitmiştir. Balkan ve 1. Dünya Savaşlarında Ruslarla yapılan
mücadelelerde yer almıştır. 2-3 sene askerlikten sonra esir düşmüş ve Rusya’ya
götürülmüştür. Esir kaldığı süreyi kamplarda geçirmiştir. 6 yıla yakın bir süre
Rusya’da kalmıştır. Rus ordusunda ki Türk asıllı bir subayın yardımıyla 5-6
arkadaşıyla 1920 yılı sonlarında, yani Iğdır’ın düşman işgalinden kurtuluş
gününde, geri dönmüştür. Ardından köyü olan Güzeloğlan ’da 15 seneye yakın
muhtarlık yapmıştır. Soyadı Kanunu ile Gürbüz soyadını almıştır. 1938 yılında
hayatını kaybetmiştir.
-
“Sizi biraz tanıyabilir miyiz?”
-Ben
Azmi Gürbüz. Sivas’ın Şarkışla ilçesi Güzeloğlan köyündenim. Ahmet Çavuş
babamın amcası.
-
“Ahmet çavuşun doğum ve ölüm tarihi nedir?”
-Tam
olarak bilemiyoruz ama 1912 gibi askere gittiği biliniyor. 1890 yıllarda
doğuyor ve 1938’den önce ölüyor.
- “Peki, olayda geçen Ahmet çavuşun
özellikleri nelerdir. Fiziki ruhsal olarak ve köyde nasıl bilinir?”
-Büyüklerimizden
duyduğumuza göre orta boylu, yapılı, kumral tenli birisi.
-
“Annesi ve babasını biliyor musunuz?”
-
Babası benim dedemin de babası Mustafa Gürbüz annesi Döndü Gürbüz
-
“Ahmet çavuşun bilinen bir lakabı var mı?”
-
Bilinen bir lakabı yok.
-
“Peki doğduğu ve yaşadığı yer neresidir Ahmet çavuşun?”
-Sivas’ın
Şarkışla ilçesinin Güzeloğlan köyü.
-
“Ahmet çavuşun başından geçen bu olayı bize anlatır mısınız?”
-
Babamdan, amcamdan, dedemden bildiğim kadarıyla Ahmet amca 1912 yılında askere
gidiyor. 2 sene boyunca burada askerlik yapıyor. Ruslarla harp başlıyor savaş
sırasında yakalanıp esir düşüyorlar. 6 yıl boyunca Rusya da kampta kalıyor esir
kampı olduğu söyleniyor. Çalıştırılıyorlar kaldıkları yerde. Ahmet emmi bazı
esirlerin götürüldüğünü ve geri getirilmediğini fark ediyor diğer esir arkadaşlarıyla
araştırmaya çalışıyorlar. Sonunda Türk asıllı ama Rus askeri olan biriyle
tanışıyor kazak türkü olduğu söyleniyor.
-
“Tam olarak esir düştüğü yer neresi, nasıl bir yer?”
-
Tam bilinmiyor çok soğuk ve uzak olduğu söyleniyor mesela onlar geri dönüyorlar
ya kaçıp geldiklerinde Iğdır’ın kurtuluşu oluyormuş. Demek ki gelmeleri 6 ay
sürmüş yani bunlar geceleri köylerde saklanacak yerlere, boş Rus köyleri
olurmuş soğuk olduğundan Ruslar köyleri boşaltırlarmış, kasabaya, şehirlere
kalabalık yerlere giderlermiş anlatılana göre. Bunlarda geceleri saklanmışlar,
gündüz yol gitmişler. Bu Türk asıllı subay bazı şeyler söylüyor gidenler
gelmiyor öldürülüyor yani işi bitenler işe yaramayanlar bunlar kaldıkları kampta
çalıştırılıyorlar. Ahmet çavuş bunları duyunca kaçmaları gerektiğini anlıyor
subay bunları uyarıyor.
-
“Eziyet ve işkence görüyorlar mı peki?”
-
Eziyet ve işkence konusunda pek bilgi yok ilk zamanlar olmuş öyle şeylerde
detayını bilmiyorum. Ne söylesem yanlış olur. Bunlar daha sonra kampta kalsalar
da rahat konuma geçiyorlar yani yeri geldiğinde şehrin içene bile gidip
geliyorlar. Yani öyle bir durumları da var anlatılana göre. Tabii yine de işe
yaramayanların gücü bitenlerin öldürüldüğünü biliyor. Kaçacaklar ama yol izde
bilmiyorlar oraya ne şekilde geldiklerini bilmiyorlar
-
“Kaç kişi oldukları belli mi?”
- Sayı vermemiş yalnız
kampta çok adam varmış sayı her gün azalıyormuş. Tam olarak o kişilere ne olduğunu
bilmiyorlar tabi subay söyleyince öldürüldüğünü anlıyorlar. Anlayınca beş altı
arkadaşıyla, hatta aralarından biri de yine Sivaslıymış Ulaşın Baharözü
köyündenmiş. Oda çok yürekli bir arkadaşıymış. Onu ikna ediyor bunlardan
kaçalım diyor. Bir plan yapıyor Türk asıllı Rus subaydan bazı teknik bilgiler
alıyor ve birkaç tane el bombası gibi kendilerini darda kalınca kurtaracak
silah ve at ayarlıyorlar. Devamlı kar kış olan bir yer olduğu söyleniyor.
Bunlar o şekilde o Türk asıllı subayın yardımıyla oradan kaçıyorlar. Bu adam
onların yol ihtiyaçlarını yol bilgisini ayarlıyor çünkü kolay değil eğer Sibirya’dalarsa
tahminen öyle oluyor. 6 ay sürdüğüne göre Iğdır’a gelmeleri uzak bir yer. Bunlar oradan çıkıyorlar, tabi bunların
kaçtığı belli oluyor belki aynı gün belki birkaç gün sonra ve Rus müfrezesi bunların
peşine düşüyor. Bu yolda epey bir zaman geçiyor, Ahmet çavuşun ayağından bit
çıban çıkıyor yolda ama takip edildiklerini de biliyorlar. Boş bir Rus köyü
buluyorlar oraya sığınıyorlar. Ayağındaki çıbanda büyüyor. Arkadaşlarına diyor
ki “siz beni bırakın gidin canınızı kurtarın. Memlekete varın “diğer
arkadaşları da sen meraka etme biz seni oraya kadar götürürüz. Hatta ağaçtan
kızak sedye gibi bir şey yapıyorlar. İlk zamanlarda bir iki ay yakalanmıyorlar.
Köye sığınıyorlar erzakları bitiyor biz şu köyün içini gezelim belki bir şeyler
buluruz diyorlar Ahmet çavuşsa ayağındaki çıbandan dolayı hareket edemiyor. Girdikleri
boş evin içinde hasır buluyorlar. Ahmet çavuşu hasıra sarıyorlar evde bırakıyorlar
eline de el bombası veriyorlar ne olur ne olmaz diye. Diğerleri dışarı
gidiyorlar. Takip edildiklerini bilseler de Rus müfrezelerini atlattıklarını
düşünüyorlar. Halbuki onlar takiptelermiş. Köyün içine giriyorlar avlanmaya
çalışıyorlar tüfekleri de var ateş ediyorlar. Boş köy olduğu için bir tehdit
ummuyorlar. Silahın sesine Rus müfrezede yakınmış zaten iz sürüyorlarmış.
Ruslar evleri arıyorlarmış Ahmet çavuşun olduğu eve de geliyorlar. Rusya da beş
altı sene kaldığı için Rusçayı öğrenmiş. Ruslar Ahmet çavuşun kaldığı eve
girince kendi aralarında şu hasırların içine süngüyle vurun diyor. Ahmet çavuş
bunları duyuyor ve anlıyor süngüyü vurunca Ahmet çavuşa isabet etmiyor ama
orada korkuyor. Geldiğinde hep öyle anlatırmış “hiç korkmadım da ölümden, orda
biraz korktum çünkü anladım benim bulunduğum hasıra da geldiklerini hissettim”
daha sonra arkadaşları da askerlerin geldiğini anlamış. Ayak izlerinden atlardan anlamışlar. Gelen
arkadaşları da durumu anlayınca saldırıyorlar el bombası atıyorlar Rus askerlerin
birkaçı orda ölüyor. Rus askeri dört beş kişi kalıyor o kalanlarda kaçıyorlar.
Ahmet çavuş ve arkadaşlarına da birkaç at kalıyor Ruslardan. Daha sonra oradan ayrılıyorlar epey bir yol
geliyorlar. Türkiye sınırına geliyorlar Kars, Iğdır’a kadar geldikleri sırada
Iğdır’ın kurtuluşu yapılıyormuş. Hala akıllarında Ruslardan intikam alma
varmış. Tekrar orduya katılmak istiyorlar. Onlara yardım eden subay tük
sınırıyla Rus sınırında mayın tarlası olur girdiğinizde geri geri yürüyün
demiş. İziniz sanki
Türkiye’den
Rusya ya geçmiş gibi olsun demiş neyse onlar Iğdır’dan Türkiye’ye giriyorlar
ama bu sefer de bizim askerler bunları içeri almıyor. Onlarda anlatıyorlar biz
altı sendir esirdik şu oldu bu oldu başlarından geçeni anlatmışlar. Daha sonra
ikna edip sınırdan içeri geçiyorlar. Ve sonra askeriyeye teslim oluyorlar.
Tekrar asker olmak istiyoruz devam edeceğiz o kadar eziyet çektik daha orada
kalan arkadaşlarımız var ikna edebildiklerimizi getirdik diyorlar orda ki
komutan diyor ki “sizin göreviniz bitti savaşta bitti.”
-
“Dönüşleri ne zaman olmuş tarih olarak?”
-
1912 de askere gitmişler. 1914’e kadar 1.Dünya savaşına kadar Sarıkamış
savaşına da denk geliyorlarmış bildiğim kadarıyla 1920 dönüyorlar. 1 dünya
savaşına katılmışlar. Sonra tabi 6 yıl kadar esir düşmüşler. Babamdan ben böyle
duydum net bilmiyorum. Daha sonra herkesi trenle memleketlerine götürüyorlar.
Ahmet çavuşu da Sivas’a gönderilmiş. Yalnız ayağındaki çıban düzelmemiş. Hatta
Sivas’a geldiğinde zor yürüyecek durumdaymış köyüne yakın başka bir köyde
jandarmayla karşılaşıyor. Demiş ki “benim köyüme haber verin beni karşılasınlar
ben gelecek durumda değilim.” jandarmalar köyüne haber vermişler ailesi şehit
sanıyorlarmış. Eşi de “Ahmet gelsin onu göreyim ondan sonra bana yaşamak haram
olsun” diyor. Bu sırada Ahmet çavuşun küçük kardeşi benimde dedem, adı Abdullah
10 yaşında eline bir tay geçiyor onu büyütüyor. O zamanlarda savaş zamanı tüm
atları topluyorlarmış. Dedemde atı saklıyor çocuk daha tabi. Abdullah gece
atıyla dışarı çıkıyor ve o sırada Ahmet çavuşu görüyor tabi önce tanımıyor
sonra tanışıyorlar. Sonra köye geliyorlar. Ahmet çavuşun eşi onu gördükten bir
sonra vefat ediyor. Ahmet çavuş daha sonra kardeşi Abdullah’ı yanına çağırıp
devletin ata ihtiyacı var diyor atı orduya göndertiyor. Devlet memurları ise
savaş bitti gerek kalmadı demişler ama yine de onlar atı vermişler.
-
“Peki köye geldikten sonra ne yapıyor?”
-
15 sene kadar köyde muhtarlık yapıyor fakat herhangi bir eğitim alıp almadığı
bilinmiyor.
-
“Ahmet çavuşun çocukları var mı? “
-
Yok, zaten ilk hanımı vefat ediyor.
-
“Ahmet çavuşla ilgili başka neler biliyorsunuz?”
-
Herkesin sevdiği ve saygı duyduğu birisiymiş. Çok iyi nişancı olduğu biliniyor.
Elmayı dikip çöpünden vururlarmış. Ve dermiş ki “bizim ziyan edecek kurşunumuz
yok” tek atışta vurduğu söylenir.
-
“Peki sizi bu olayda en çok etkileyen şey nedir?”
-
Bana göre eşinin Ahmet çavuş geldiği gün vefat etmesi.
-
“Son olarak başka eklemek istediğiniz bir şey var mı?”
-
Geldiği zaman anlattıklarına göre çok fazla esir varmış onlara ne olduğunu hep
merak etmiş. Kalan esirlere ne oldu bunların hesabı sorulmayacak mı? Bunu bende
merak ediyorum.
Sonuç
Burada Ahmet Çavuş´un
yaşadığı olayda vatansever, yüreği imanla dolu olan Türk askerinin düşmanla
olan mücadelesine ve onun hayatta nasıl kaldığına şahit oluyoruz. Savaşta iki
yıl süre ile askerlik yapan ve ardından düşmana esir düşen bir askerin hikayesi
hem gönüllere dokunuyor hem de tarihe ışık tutuyor. Bunlar gerçektir ve
yaşanmıştır. Hani şu günümüz dünyasında emperyalist devletlerinin ürettiği,
ürete ürete bitiremedikleri, türettikleri demirden süper adamların oluşturduğu
sahte kahramanlardan bahsedilmiyor. Söz konusu olan vatanını korumak için son
nefesine kadar mücadeleyi göze almış bir askerin yaşamıdır. Ahmet Çavuş
sevdiklerini, geride bıraktıklarını düşünmeden vatanı ve milleti için mücadele
etmiştir. İşte böyle gerçek kahramanlık hikayelerinden biri ile daha şanlı Türk
tarihi ve şanlı Türk milleti onurlanıyor. Ahmet Çavuş düşmanla burun buruna
gelmiş zorluğu, acıyı, korkuyu, tutkuyu hissetmiştir. Şehit olmayı göze almış
olan Ahmet Çavuş esir düştüğünde de savaşın bitmediğinin farkındadır ve aynı
zamanda askere ihtiyacı olan Türk ordusuna tekrar katılıp geride kalanları
kurtarmak derdindedir. Bu yüzden esir kampından kurtulup türlü maceralar
atlattıktan sonra bile tekrar savaşmayı düşünmüştür. Esir düşmek onu korkutmamıştır.
Döndüğünde
kalan son atı savaşın bittiğini söyleyen yetkiliye rağmen orduya bağışlamıştır.
Onun dönüşünü bekleyen sevgili karısı ise 1 gün sonra ölmüştür. Tüm bu olanlar
bu toprakların ne zorluklarla kazanıldığına, nasıl mücadeleler verildiğine belge
niteliğindedir. Daha belki bilinmeyen nice kahramanlık hikayelerimiz vardır.
Bunların anlatılması, ortaya çıkarılması ise çok büyük önem arz etmektedir. Her
karış toprağın ve birbirimizin kıymetini çok daha iyi bilmemize fayda
sağlayacağını düşündüğüm gönüllere dokunan bir hikayedir. Her türlü zorluktan
geçmiş olan milletimiz zorluklardan geçmeye de devam edecektir. Ancak biz
bunları okudukça kendimizde yeniden güç bulacak ve durmadan çalışarak ebediyete
kadar varlığımızı sürdürebileceğiz.
KAYNAKÇA
GÜRBÜZ,
Azmi, 1967 Sivas\Şarkışla, orta öğretim mezunu, Kayseri, 19.12.2017
Yorumlar
Yorum Gönder