ŞEBİNKARAHİSARDAKİ TARİHİ ESERLER: KALE ve FATİH CAMİ

Mükerrem Çağla AKAR
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi Bölümü Sosyal Bilgiler Öğretmenliği 2. Sınıf Lisans Öğrencisi

GİRİŞ

Doğu Karadeniz dağ sırasının orta kesimlerindeki Kelkit Vadi’sinin kuzeyinde yer alan ve denizden 1360 m. yükseklikte kurulu bulunan Şebinkarahisar’ın ön ismi olarak önerilen “Koloneia (Colonia)” adı konusunda, tarihçi Procopius’a ya da O.Blau tarafından bulunduğu belirtilen bir Bizans kitabesine yapılan göndermeler bulunsa da; aynı isim ya da “Colonae” gibi bozulmuş şeklinin, Türkler’in bölgeye yerleşmesinin ardından “Kögoniye”,”Kögonya” ya da “Keyguna” olarak değiştirildiğini ve bu ismin uzun süre kullanıldığı bilinmektedir.[1]
Bu önermelerin dışında XI. yüzyılda Karahisar anlamında “Mavra-Kastron” ve XIII. yüzyılda ”Harsar” şeklindeki değerlendirmeler özelde kalsa da, Ortaçağdan itibaren kentin adının Karahisar’a doğru yöneldiği anlaşılmaktadır. Kalenin oturduğu kayalık alanın etkili olduğu bu isim belirlemesi, Anadolu’nun birçok yerinde aynı isimle anılan yerin varlığından dolayı, Fatih Sultan Mehmet’in kenti ele almasından sonra, bir ön ek olarak ‘Karahisar-ı Şarki’olarak değiştirmiştir ki; aynı tarihlerde ve özellikle XVIII. yüzyılda yörede yaşayan Rumlar, Karahisar’dan bozulma ‘Garasaris’ adını kullanmışlardır. Osmanlı Dönemi kayıtlarında Karahisar-ı Şarki olarak kullanılan kent adı, Cumhuriyet Dönemi başlarında Atatürk’ün istek ve talimatları sonucunda, ‘şap’tan bozulma ‘şeb’ eki alarak ‘Şebinkarahisar’ olarak değiştirilmiştir.[2]

KALE VE FATİH CAMİ

Yerleşmeyi yönlendirdiği anlaşılan Şebinkarahisar Kalesi’nin Romalılar döneminde Pompeius tarafından yaptırıldığı belirtilir; ancak yerleşmenin bundan daha eskiye gittiği ifade edilir. Kale Bizans İmparatoru I.Justinianos (527-565)tarafından yeniden yaptırılmıştır. Savunma amaçlı bir sığınma yeri özelliği gösteren bu yer Justinianos zamanında kuzeydoğu sınırlarında önemli bir karakol haline getirilmiştir. Yakınındaki şap madenini ve kuzeye Giresun’a giden maden yolunu kontrol etmektedir. Bu yolun batı kesimindeki pembe renkli kayalarda bulunan şap madeni Eskiçağ’lardan beri dünyanın en kaliteli şapı olarak bilinmekte ve Avrupa’ya ihraç edilmekteydi. Bizans döneminde madenin işletildiğine dair çok az delil vardır. XII. yüzyılda Avrupa’da tekstil endüstrisinin giderek artan şap ihtiyacı büyük ölçüde Anadolu’dan ve özellikle Şebinkarahisar’da çıkarılan şapla karşılanıyordu. Şap ilaç yapımında, altın ve gümüş parlatmakta, boyacılıkta ve dericilikte kullanılıyordu.[3]
Doğu Roma hâkimiyeti döneminde piskoposluk ve idare merkezi yapılan kale ve şehrin uzak ve zor ulaşılır konumda olması burayı bir süre Arap akınlarından korudu. Fakat 162 (778) yılında Karadeniz yöresine akın yapan Araplar bir süre buraya hâkim oldu.1068’de Bizans İmparatoru Romanos Diogenes bölgeden geçti ve yöredeki Ermeni varlığı bu sıralarda doğudan gelen göçlerle daha da arttı. Şehre Malazgirt Zaferi’nden (1071) kısa bir süre sonra Türkler hâkim oldu. 1106’ da bir müddet Gümüşhane hâkimi Gregory’nin elinde kaldı.


Osmanlılar’a geçinceye kadar bölge tamamıyla Türk beyliklerinin egemenliğindeydi. Bu dönemde bölge muhtemelen Danişmentli topraklarına dâhil oldu. Danişmentliler’in 1170’te yıkılışının ardından Erzurum’daki Saltuklular’ın eline geçti.598’de (1201-1202) şehre Selçuklular’ a tabii Mengücekliler hâkim oldu. Selçuklular’ın çöküşü üzerine bir Türkmen beyliği olan Eretnaoğulları’nın idaresine girdi. Timur’un istilasının ardından 811’de (1408 Gözleroğlu’nun, on yıl sonra Karakoyunlu Türkmenleri’nin,864’te (1459-60) ise Akkoyunlular’ın eline geçti. Fatih Sultan Mehmet, Trabzon seferine giderken Şebinkarahisar’a uğradı; kalesini Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan’a karşı kazandığı Otlukbeli Savaşı ile 878’de(1473) aldı. Kale kumandanının teslim olması sebebiyle şehrin merkezi hasar görmedi. Şap madeni çıkarmak ve işlemekle meşgul olan civardaki madenci köyleri de Osmanlı yönetimine geçti; maden hazineye devredildi.[1]
Şebinkarahisar, Osmanlı idaresinin ilk dönemlerinde civarındaki nahiyelerin idare merkezi haline geldi ve fethin hemen ardından Fatih Sultan Mehmet tarafından kasabada bir cami yaptırıldı. Daha sonra klasik Osmanlı idari taksimatında Karahisar ı şarki sancağının yönetim merkezi oldu. Fethedildiğinde yalnızca bir kale ve bir grup gayrımüslim nüfustan ibaret küçük bir kasaba görünümünde iken zaman içinde gelişerek XV ve XVI. Yüzyıllarda küçük ölçekli bir Anadolu şehri özelliği kazandı. İlk tahrir kayıtlarında Kasaba-ı Kebfuniye/Keygunya adıyla kaydedilen Karahisar’ın müslüman ve gayrı müslimlerden meydana gelen heterojen bir nüfus yapısı bulunduğu dikkat çeker. Bu durum kalenin barış yoluyla Osmanlı idaresine geçmiş olduğuna işaret eder.[2]
1647'de Şebinkarahisar'dan geçen Evliya Çelebi kale içerisinde yetmiş ev, şehirde dokuz mahalle ve 1600 ev bulunduğunu belirtir. Evliya Çelebi, kendi adıyla anılan Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, kaleden “(…)Göklere baş uzatmış bir yüksek dağın ta tepesinde yedi köşeli bir kaledir. İlk bakışta direksiz ve serensiz kalyon gemi gibi görünür. Yedi tarafından da duvarlarının yüksekliği yetmiş zira’dır. Yetmiş burç, yüz bedendir. Etrafı 3.600 adımdır. Dört çevresinde cehennem kuyusu gibi dereleri olduğundan hendeği yoktur. Üç kat kavi demir kapıları vardır. Gece ve gündüz bekçileri muhafaza ederler. Çünkü Karadeniz’e yakın köylerin ahalisi Kazak korkusundan kıymetli malalarını hep bu kaleye saklamışlardır. Kale içinde yetmiş kadar ev vardır. Ama evleri dar, susuzluktan ahali perişandır. Eşeklerle ta aşağı nehirden su getirirler. Su yolları vardır, fakat kuşatma zamanı işler. Kale içinde su sarnıcı, buğday ambarlarında yüz yıllık darı ve pirinç çeltiği bulunur. Lakin iç vilayet olduğundan cephanesi, küçük elli parça topu, kalesine göre az verilmiştir. Neferlerinin yarısı Defterzade efendimizin timarı ile Guniye’ye kaldırıldı. Bu kalede küçük Fatih Camii vardır. Diğer imaret camileri aşağı varoştadır. (...)”şeklinde söz eder.[3]
İlçe merkezinde, kalenin kuzey batısında bulunan Fatih Camii, Fatih Sultan Mehmet’in 29 Ağustos 1473 tarihinde Otlukbeli Savaşı’nı kazandıktan sonra Şebinkarahisar’a gelişinde yapılmaya başlanmış ve beş yılda tamamlanmıştır. İlk önce ahşaptan inşa edildiği, daha sonra iki defa yandığı ve taş malzeme ile yeniden yapıldığı bilinen caminin 1939 depreminde çöken kubbeleri 1950 yılında tekrar onarılmış ve nihai olarak 1977’de de küçük çaplı tamirat geçirmiştir. 17.70 x 26.60 m. ebatlarındaki cami, kuzey güney istikametinde uzanan bir dikdörtgen form sergilemektedir. Kuzeyinde küçük kubbelerle örtülü üç gözlü bir son cemaat yeri ile tek şerefeli minare ve bir imam odası yer almaktadır. Üç sahınlı ibadet mekânında mukarnas başlıklı mermer altı sütun ile duvarlara yaslanmış sivri kemerlerin taşıdığı üst örtü kubbe ve tonozlarla zenginleştirilmiştir. Orta sahnın daha geniş tutulduğu ibadet mekânında, kuzey uçtaki üç hacim hariç tutulacak olursa üst örtüde merkezî planlı bir düzenleme ile karşılaşılır. Düzgün kesme taş işçilikli cami, özellikle mukarnas kavsaralı


mihrap ve minberi ile diğer kısımlardaki süslemeleriyle geleneksel mimari ile Avrupa menşeli geç devir yapılarının özelliklerini yansıtan bir yapı olarak dikkat çekmektedir.[1]

SONUÇ
Şebinkarahisar Kelkit Vadisi’nde bulunmasından dolayı ve yüzyıllardan beri stratejik noktada bulunduğu için kale her zaman odak noktası olmuştur. Bu stratejik öneminden dolayı sürekli ele geçirilmeye çalışılmış ve kale sürekli el değiştirmiştir. En son Osmanlıların eline geçtiğinde ise Fatih Sultan Mehmet tarafından kalenin kuzey batısına yapımı beş yıl süren Fatih Cami yaptırılmıştır. Hem kale hem Fatih Cami turizm tarihi açısından dikkat çeker ve ilçeye değer kazandırır.


KAYNAKÇA



EKLER

C:\Users\Asus\Desktop\fatih_camiiFg1.jpg
Fatih Cami
C:\Users\Asus\Desktop\DJI_0108.jpg
Şebinkarahisar Kalesi
C:\Users\Asus\Desktop\1423855840.jpg
İç Kale
C:\Users\Asus\Desktop\ebinkarahisar_fatih_camii_9_copy.jpg
Fatih Cami’nin minberi


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar